
Hülya Aydın
Haberdiyarbakir.Org // Columnist
İletişim haberdiyarbakir.org@gmail.com
“Dört tarafı sularla kaplı yalnızlık şehirleridir adalar. Romantizmin yaşandığı yerlerdir. Doğası ve iklimi o kadar güzel olur ki bu adaların şairi olmamak elde değil.” derdi haykırış şiirinin sahibi yazar Kiribati. Kiribati… Hayat onu çok ama çok uzaklarda Okyanusya’dan tutup İstanbul’a getirdi. Nasıl oldu da bu kadar uzak kıtadan geldi diye sorarsanız eğer onu da Kiribati kendisi anılar defterinde şöyle yazmış: “Bir sabah uyandığımda elime aldığım bir mektubu okurken mektubu yazan kişinin yıllar önce Okyanusya’da tanıdığım bir Türk arkadaşımdan geldiğini gördüm. Bu mektupta bana bir şairden söz etti ve bu şairin son yazdığı şiiri yollamıştı.
Ben ise hayatımda ilk defa bir Türk şairin şiirini okumanın heyecanı ile hemen şiiri okumaya başladım. Şiir Mektup adıyla yazılmıştı ve ben okurken çok etkilenmiştim. Bu kadar muazzam bir şiiri yazan adam nasıl biri acaba diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Saatlerce bu şiiri tekrar tekrar okuduktan sonra hayatımın en önemli kararını verdim ve ülkemden çıkıp başka bir kıtaya yani İstanbul’a Saik Faik’i tanımaya gitmeye karar verdim. Günlerce süren bir hazırlığın ardından İstanbul’a vardım ve Burgazada’ya, bana mektubu yollayan arkadaşım Safiye’nin yanına vardım. Safiye beni karşısında görünce çok şaşırdı çünkü ona yolladığım mektupta, ‘Belki önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye taşınırım.’ demiştim ama ben daha erken gelmiştim.
Safiye beni görür görmez çok sıcak bir karşılama ile evine buyur etti. Ben biraz soluklandıktan sonra ona Türkiye’yi çok merak ettiğimi ve artık yaşımın ilerlemesinden dolayı da başka bir ülkede yaşamayı tercih ettiğimi söyledim. Safiye ise misafirperver bir halde bana evinde istediğim kadar kalabileceğimi söyledi. Ben gelmeden evvel bir otel odası kiralamıştım ve bir süre orda kalıp adada ev arayacağımı söyledim. Benim adaya olan hayranlığımı fark eden Safiye hemen beni adanın en güzel manzaralı sokağına götürdü ve o sokaktaki evlerden birinin boş olduğunu söyledi. Hemen birlikte gidip evi gördük. Ev benim istediğim gibiydi. Tüm pencereleri uçsuz bucaksız deryalara bakıyordu. Kapısını açınca evin her yeri insana huzur veriyordu. Bu evin en önemli özelliği ise Safiye’nin bana yolladığı mektupta söz ettiği şair beyefendi Faik Bey’in hemen yanındaki evde olması idi. Doğrusunu söylemek gerekirse beni en çok da o etkilemişti. Bu yüzden ben ev sahibine hemen evi alabileceğimi söyledim. Ev on günlük tadilattan sonra hazır hale gelecekti. Safiye ise bu on günü onun evinde geçirmem için çok ısrar etti. Ben daha fazla dayanamayıp bu teklifini kabul ettim. On gün boyunca Safiye ile tüm adayı gezdik, ada halkıyla nerdeyse çok samimi olacak kadar tanışmıştık fakat gözlerim hep Faik efendiyi arayıp duruyordu. Onunla tanışmayı o kadar çok istiyordum ki nerdeyse her gün çarşıyı Safiye ile üç kez turluyorduk. Ben onun sadece bir şiiri ile kıtalar arasından kalkıp gelmiştim ve ondaki o yüce şair ruhunu tanımayı çok istiyordum. Bu merak ve heyecan ile her tarafta belki onunla tanışırım diye sürekli herkese isimlerini sordum fakat onu hiç göremedim. Ta ki ben evime yerleşip bir gün penceremin kenarında denizi izlediğim o güne dek.
İşte o gün, hayatımın belki de en güzel ve anlamlı günü diyebileceğim gündü. Ben penceremin kenarındaki menekşelerime onu anlatıyorken birden karşıdan gelen bir sandal benim evimin rıhtımına yaklaştı ve içinden iki adam bir de kara bir köpek iniverdi. Bu kişileri ilk defa görmüştüm. İçlerinden biri durup diğerine seslendi ve şöyle dedi: ‘Faik sen nasıl bir adamsın? Saatlerdir ölen martının yasını tutup ağzından bir kelime çıkmadı ve sürekli o kara kaplı deftere bir şeyler yazıp durdun.’ Faik ise ona bakmadan yanındaki kara köpeğini de alarak benim evin yanındaki eve doğru yürüdü. Yürüyüşünden belliydi ki bir hüzün sarmıştı onu. Arkadaşının da dediği gibi ölen martıya mı hüzünlenmişti? Bunca sorunun cevabını almak için bir tek Faik Efendi'nin kendisine gitmeyi ve onunla konuşmayı düşündüm. Merdivenlerden aşağı iner inmez bahçedeki güzel begonya çiçeklerinin kokusu sardı etrafımı bu güzel adanın en güzel kokan çiçekleriydi bu çiçekler. O an aklıma Faik beye bu güzel çiçeklerden götürmek geldi. Sonra çiçeklere yaklaşınca biraz evvel Faik Bey’in ölen bir martı için ne kadar çok üzüldüğü aklıma geldi. Demek ki bu şair ruhlu yüce insan her canlının dilinden anlıyor, onların canı yanınca matem havası sarıyordu onu. Ben de şimdi güzel kokan bu çiçekleri koparıp ona götürmekle bu insana doğasının tersi olan bir şey yapacağım. Hayır dedim ve elimi o güzel kokan çiçeklerden çekip Faik Efendi'nin bahçesine doğru yürüdüm. Bahçeye girince karşımda Faik Efendi’yi mahzun bir şekilde denize bakarken gördüm. O kadar çok dalmıştı ki denize bahçenin kapısını açıp içeriye girdiğimi duymadı bile. O sırada köpeği bana doğru havlayarak gelmeye başladı. Ben o anki can havliyle geriye doğru adımlar attım ve ayağım taşa takıldı yere düştüm. Benim yere düştüğümü gören Faik Bey birden ayağı kalktı ve bana doğru geldi.
‘Aman hanımefendi dikkat edin lütfen.’ diyerek elimi tutup beni biraz evvel denize bakıp daldığı o mahrem alanına oturttu. Ben ise heyecandan onun gözlerine bile bakamıyordum. Hemen eline bir bardak su aldı ve bana uzattı, ‘Buyurun içiniz iyi gelir.’ dedi. Suyu yudumlarken birden kafamı kaldırdım ve karşımda bana bakan gözlerin saatlerce bu engin denize bakıp yaşlar döküp kızardığını gördüm. O gözyaşlarının sebebinin ise birkaç saat evvel ölen bir can olan martıya aktığını biliyordum Ve şair olmanın ne demek olduğunu ben Faik Bey’in gözlerinde okudum o gün o adada.” Şair olmak, Şair olmak doğan güneşe aşık olmak mı? Şair olmak geçtiğin yollardaki çiçeklere mani yazmak mı? Şair olmak bir kavgaya öykü yazmak mı? Şair olmak yaralı bir kuşa ağıt yakmak mı? Ve şair olmak aşka destan yazmak mı? Şair olmak, şair olmak, bir ben olmak, bir de şair olmak...
Başarılar Diliyorum Hülya Hanım
Kaleminize Sağlık. Umarım Devamı Gelir. Akıcı Olması, Cümlelerin Birbirini Bağlaması, Merak Uyandırıcı Olması Ayrı Bir Güzellik Katmış.
Çok Güzel Bir Yazı Emeklerinize Sağlık
Gerçekten Hülya Hanım Sizi Tebrikle Bu Güzel Yazıdan Dolayı Başarılarının Devamını Etmesini İstiyorum
Kısa Süre Önce Tanışma Fırsatı Bulduğum Rusendilin Yazarı Hülya Hocamı Bu Platformda Görmek Hayli Mutlu Etti.
Çok Güzel Bir Yazı Olmuş.
???
Hikâye Sürükleyici Bir Şekilde İlerliyor. Sonunu Merak Ederek Akıcı Bir Şekilde Okudum. Sonu Çok Güzel Bitmiş O Sözlerle.. Hikâyeyi Buraya Yazan Yazar Nasıl Yazacağını İyi Biliyor Demek Ki Çünkü Gereksiz Sıkıcı Konulara Girmeden Duru Bir Şekilde Yazmış. Güzel Hikâye.
Hülya Hanım Kentimizden Kaleminize Geçen Duyguları Eserlerinizde Ve Düz Yazılarınızda Dahi Hissediyorum. Kaleminize Sağlık