Reklamı Geç
Reklam
Diyarbakır
DOLAR32.5385
EURO34.9478
ALTIN2431.7
BTC/USD62559.79
Reklam Alnı
Haydar Alper Eser

Haydar Alper Eser

Mail: [email protected]

Reklam Alnı

Mamosteez Dikarım Biaxivim

Mamosteez Dikarım Biaxivim

Haydar Alper Eser
Haberdiyarbakir.Org 
Köşe Yazarı / Columnist

İletişimhaberdiyarbakir.org@msn.com

‘’Ehlen ve sehlen ya ehl-i musteşfi’limrad al-akliyyeti’’ ya da Türkçe tabiri ile hoş geldiniz değerli akıl hastanesi sakinleri! Başlıktaki dil ile giriş cümlesindeki dil birbirinden farklı. Buraya kadar okuduğunuza göre üçüncü dili de tanıdınız demektir. Başımıza daha neler gelecek bakalım, Allah sonumuzu, âmin! Nasılsınız? Neler yapıyorsunuz? Bizim buraların tabiriyle ‘’halızvaktız nasıl?’’ Bundan sonra konuşmalarımda ‘’bizim buralar’’ ya da ‘’sizin oralar’’ diye cümleler kuracağım. Okuyanlar yanlış anlayabilir ve zaten amacım da tam olarak bu! Margosyan’ın samimiyeti ile de alakası yok bunun. Son bir haftadır biraz gündemi takip ettim. Siyasilerle düşüp kalktım elimdeki kumandam ile. Dilim değişti. Artık biz varız, siz varsınız, onlar bazen varlar ama genelde yok sayıyoruz falan.

Yazıyı yazmamın sebebi tamamen tesadüf! Birkaç gün önce sunduğum bir projenin uluslararası bir alanda kabul aldığını öğrenerek sevindim. (Yalan yok, pek ihtimal de vermiyordum ‘’konusundan ötürü’’ yani.) İhtimal vermemem bile bu topraklardaki akademik çıkmazı, eğitimin tekdüzeliğini ortaya koyuyor. Ömrümüz yeterse bir gün onu da tartışırız, şimdi sırası değil. Üç büyük kurumun düzenlediği ve ana temada ‘’Okul Özerkliği’’ gibi bir alanın işlendiği, bilmem kaç ülkenin katıldığı bir konferans bu bahsettiğim. Anaokulunda anadilde eğitimin verilmesine yönelik pedagojik, hukuki ve politik uzunca derlemeler, tanımlamalar, çıkarımlar ve öneriler sundum. Birkaç gün sonra son dönemlerde gözlerin üzerinde olduğu bir büyüğüm bu konuda güzel bir açıklama yaptı. Ulan dedim kendi kendime, namımız ne de hızlı yayılmış ama!

O zamanlar Uludağ Üniversitesi, şimdi ise Balıkesir Üniversitesi’ne bağlı Necatibey Eğitim Fakültesi Mezunu Sayın Mamoste katıldığı o sonu gelmez teleşov programlarının birinde aynen şunları söyledi: "Anadilde eğitim talebi siyasetçilerin konuşacağı bir iş değil, herkes haddini bilsin. Anadile eğitim konusu önce eğitimcilerin konuşacağı bir iş. Onlara oy kazandırmak için Kürt çocuklarını ziyan ettirmeyeceğiz. Önce onu doğru tartışacağız, pedagojik tartışacağız. Bu anadilde eğitim konusu gazetecilerin, siyasetçilerin oy devşirmek için konuşacağı bir konu değil. Kürt çocuğu benim de çocuğum, hepimizin çocuğu, onlar bu memleketin evladı. Uzman olmayan kişiye, üç siyasetçiye, iki gazeteciye bu ülkenin çocuklarını heba ettiremeyiz. Önce pedagojik tartışacağız. Bir politikacı yapacağı işte önce bilime uygun mu diye bakar, sonra hukuka uygun mu diye bakar, sonra vicdana uygun mu diye bakar, sonra dünya görüşüne uygun mu diye bakar. Padagojiye uygunsa bilin ki üniter devlete de uygundur. Ama pedagojiye uygun değil bu. Neden değil? Bu çok uzun bir tartışma. Ama şöyle, fiziği, matematiği Kürtçe anlatalım demek, çocuğa şu demektir, 'Ey Kürt kızı, delikanlısı, sen doktor ol ama İzmir'de görev yapama, sen Hakkâri’de kal' demektir. Bunu o çocuklara yapamayız"

Bunları söylemeden bir iki dakika önce de tartışalım, konuşalım falan diyerek beni heyecanlandırıyordu. Örnekte tek bir anadil üzerinden açıklama yapılmış olsa da bugün Arapça, Zazaca, Ermenice Süryanice, Rumca, Çerkesçe, Tatarca, Gürcüce, Lazca, Hemşince, Boşnakça gibi dilleri de dâhil ettiğimiz zaman karşımıza yaklaşık otuz milyonluk bir ‘’öteki’’ aile çıkıyor. Son dönemlerde şiddetini arttıran unutturma temelli medya savaşları ile genç jenerasyonların anadili bir çağdışı tanımlama ile eşdeğer tuttukları gözlerden kaçmış değil. Yaptığım incelemeler ile bu şekilde eğitim alabilmek (çalışmam için temel olarak anaokulu seviyesinde) oldukça bilimsel. Hoş, bilim sizin konuştuğunuz dile değil de söylediğiniz şeye bakıyor ya! Sonra, hukuka uygun mu? Oldukça uygun. Uluslararası alanda bu konuda onlarca/yüzlerce örnekler mevcut. Temel anlamda da bir insanlık hakkı, ötesini uzun uzun anlatmak kelime israfıdır. Peki, vicdana uygun mu? Hah, işte yıllardır tökezlediğimiz nokta tam olarak bu. Kürt gidip doktor oluyor baş göz üzerine. Peki, doktor olana kadar ne çekiyor ne çekmiyor bunu soran var mı? Okuma yazma öğrenme sürecinde her okulda bir Hint Filmi çekiliyor farkında mısınız Öğretmenim? Ayrıca İzmir’de görev yapamaması, yani izmir’de o dili konuşacak hasta bulamaması ile şehirleri dil anlamında kategorize etmiş olmuyır musunuz? Buradan bir sonraki olası isteğin önünü erkenden keseyim de başımıza ‘’aykırı’’ bir şey gelmesin izlenimi alacak kadar kötü sezgilerle inceliyorum. Bireysel olarak sizden özür diliyorum ancak farklı şekilde düşünebilmek bizim kuşağa ait bir şey değil. Eskilerin fıkralarında kaldı o söylemler maalesef! Eskiden bir Türk, bir Kürt ve bir Arap yan yana gelince sonunda tebessüm edilen olaylar yaşanırdı. Şimdi yan yana gelmek ihtimal dâhilinde değil nezdinizde. Velev ki geldiler diyelim bu defa da bu defa da kaç ölü, kaç yaralı öğrenmek için son dakika haberlerini açıyoruz son sekmelerde.

Parçalaya parçalaya kıymaya çevirdiğiniz toplum içerisinde bir Arap kızının dilinin istekli peltekliği ile dalga geçmeye çalışan ergenin suçu sizin ekranlarda salladığınız parmaklarınızdır! Binlerce yıllık kültürü kendi siyasi çıkarlarınıza alet etmiyor musunuz Öğretmenim? Diliniz söylemeye tam varmıyor ama eleştirdiğiniz şeyin aynısını yapmıyor musunuz Öğretmenim? Zazaca için nasıl bir diriltme öneriniz var mesela? Bu çıldırmış memleketteki her köşeden gözümüze sokulan ‘’diriliş’’ sadece yıkılan Suriçi için mi geçerli? Süryanice için bir ‘’diriliş’’ söz konusu mu acaba? Ya da Ermenice için? Gerçi kendime de kızıyorum. İnsanı unutup dili tutuyorum. Sonundaki ‘’ce’’ eki olmadan da kabul ederim başım üstünde. Türkçe konuşan Süryani ya da Ermenileri de ağırlarım evimde. Yeter ki kaçmasınlar, kalsınlar şehirde.

Açıklamadaki tek doğru kanaat ‘’bu işin eğitimcilere bırakılması’’ arzusu sanırım. Peki, eğitimciler nasıl çözecek? Akademinin karanlık ve tozlu elektronik ortamlarına makale sunarak mı çözeceğiz bu işi? Ya da memleket mitinglerinde açılıştaki selamlamayı Kürtçe yaparak mı tatmin olacağız? Sizi eleştirmiyorum, hedef göstermiyorum, mesele sadece tek bir dil değil! Değişim için gelen insanların siyah yerine koyu gri olması problem bence. Uzatmayalım, son birkaç soru sorup gideceğim. İmlaya uygun olsun diye sonuna da soru işareti koyacağım. Cevabını biliyorum, ortaya çıkışını biliyorum, cevapsız kalacağından da adımın Haydar olduğu kadar eminim. Marmara denizi için hiç üzülmedim, zira Diyarbakır’da deniz yok, banane! Zaten olsa da ben hep elli liralık güneşleniyorum! Adamlar denizi öldürmüş, dili nasıl yaşatacaklar değil mi ama!

Sorum şu sayın öğretmenim (ve liderliğinde tüm ileri gelenler) buyrun:Toplum içerisindeki problemleri dile getirmek, bunlara uygun çözüm yolları için kafa patlatmak, birkaç yüz kişi da görüp okusun diye gecenin köründe bunu medyaya taşımak falan bizler için bir görev ve mücadele sayılıyor. Peki, somut biz çözüm için illa bir tarafımızın siyasete ya da siyas(etçi)lere mi dayanması gerekiyor? Eğitimci olmam soruna inanmanız için yeterli değil mi? İlla bir eğitim sendikası kurup başkanı olarak açıklama mı yapmam gerek? Yoksa sorunlar ısrarla çözüme kavuşturulmak istenmiyor mu? Yoksa sizin varlığınızın temeli sorunun idame ettirilmesine mi dayanıyor? Yoksa sorunların çözüldüğü gün sizlere hiçbir konuda ihtiyacımızın olmadığını mı anlayacağız? Yoksa şirazenizi kaybetmeyi, medyatikliğinizi kaybetmeye tercih mi ediyorsunuz? Teşekkürler! Not: Öncelikle bir eğitimci değilim ve örnek üzerinden açıklanan konuda bir ‘’hedef gösterme’’ kat’i surette söz konusu değildir. Doğruya ‘’doğru’’ demek için ise illa ezilenin, hakkı elinden alınanın, diline biber sürülenin yerinde olmanız gerekmek. Bir başka akıl tutulmasına, vizyonsuzluğa, lacivert takım elbise densizliğine kadar kendinize (hangi dilde bakıyorsanız artık o dilde) iyi bakın! Selametle.

Yorum Yazın

Reklam Alnı
Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar