Reklamı Geç
Reklam
Diyarbakır
DOLAR32.5657
EURO35.0899
ALTIN2435.6
BTC/USD62466.14
Reklam Alnı
Haydar Alper Eser

Haydar Alper Eser

Mail: [email protected]

Reklam Alnı

Dinebiyat

Dinebiyat

Kıymetli Kardeşlerim, Mayıs ayını geride bırakırken söz verdiğimiz gibi bir yazı ile sizlerleyiz. Yoklama almadan başlıyorum. Zira güncel durumda o var mı bu yok mu diye sormak anlamsız. Ülkede ne ararsan var! Özellikle Çinli vatandaşların oynadığı ve bizlerin de lise yıllarımızın bir bölümünde Sezai Karakoç’un merdivenlerini üçlü beşli atlamamıza sebebiyet veren bir oyun vardı: Pin-pon! Koridora indiğimizde üst sınıflardaki Ağabeylerin çoktan o yeşil masayı kaptığını görür, bazen hocalarımızın fizik bilgisini pratiğe dökme anlarına şahit olur ve alkışlardık. Çoğunlukla yer bulamaz, yer bulsak raket bulamaz, raket bulsak top bulamaz, her şeyi bulsak da bu kez içimizdeki ergeni doyuramaz ve mutsuz mutsuz derse çıkardık. Oynayamamak mı bizi mutsuz ederdi yoksa beden derslerinden sonra ısrarla bırakılan son iki saatlik alan dersleri mi orası bir başka yazının konusu.

Asla rakete ve topa sahip olamayan yurttaşlar olarak uzun bir süredir bir pinpon mücadelesi izliyoruz. Pandemi şartlarında bunu Sezai Karakoç’un kantininin çaprazında değil de Pazar sabahları YouTube üzerinden izliyoruz.  Kafamız bir sağa gidiyor bir sola, bazılarımızın kafası sağda ya da solda kalmaya devam ediyor ısrarla. Üzerine çok şey konuşulabilir bu yaşananlara dair ancak pandemi ile birlikte artan ekran kullanımı, okunan kelime sayısını düşürdü ne yazık! Özetlemek gerekirse ülkedeki en tehlikeli (ya da öyle görünen) insanlar bile mağdur (ya da bunun dinebiyatını yapıyor) olmuş. Mağdurluklarını gizlemek için mağruru oynuyorlar. Çocukluğumuzun kumarhane baskını sahnesini defalarca tekrarlaması gibi ağır konuşmalar, ağır söylemler ve ağır suçlamalar ile o ona, o ona atıyor!

Bu arada ‘’dinebiyat’’ kelimesini az önce buldum. Sabaha karşı dört sularında, bir şişe çeşme suyu eşliğinde. Anlatılan hikâye türünü Türk ya da İslam (bir de üçüncü olarak Türk-İslam) edebiyatında bir yere oturtamadım. Bizlerin eve giderken bakkala uğrayıp yoğurt aldığı, annelerimizin o yoğurtları geniş bir kaba koyduğu ve boş sıttılı (sizin tabiriniz ile bakraç) indirip darası ile keyif gazozları içtiği bir çağda başımıza gelmeyen kalmamış meğerse. Yalan ya da doğru, inanırsınız ya da inanmazsınız orası başka. Dinebiyat şu sıralar günlük duyum tarzımız. Tehditkâr cümlelere Ebu Hanife örnekleri vererek kabullendirme imkânı sağlıyor bizlere. Gerçi şükür, kılıçla hutbe de okuyabilirlerdi! Yakında Kuran sayfalarını da mızrak uçlarına geçirirler!

Devam ediyoruz pinponu izlemeye, maç kaç kaç devam ediyor bilen yok. Anlatılanlara göre bu derin müsabakayı sonunda Allah kazanacak. Rakiplerin hepsi sonunda oldukça fiyakalı sözler ile Allah’ın yanında olduklarını söylüyorlar. Açıkçası annem de Allah’ın yanımızda olduğunu söylüyor. Allah aynı anda hem liman ticaretine hem de benim sıttılımın (bakırdan kap işte ha) darası ile aldığım gazozla nasıl ilgileniyor? Birkaç tane Allah mı var dersem günaha girmiş olurum, annem yazıyı okuyunca muhtemelen ‘’Tövbe Estağfurullaah!’’ diyecek. O halde bizim Allah’ımız ile onların Allah’ı farklı. Olmaz, bu defa da en az iki Allah çıkar ortaya! Buldum, birbirimizin Allah’a dair tasvir ve söylemleri farklı.  Allah’ım biraz kafam karıştı. Maç kaç kaç? Ya da daha basit sormalı: Kimin eli kimin bilmem neresinde?

Bizler izlerken gölge oyununu hayalbazlar (oyunu oynatan kişiler) sahnenin görünmeyen kısımlarında öğrenciler için verilen kuşyemini (1010 Türk Lirası) oy birliği ile reddediyor, cadde üzerinde dahi mevcut bulunmasına rağmen semtlere yeni camiler açıyor, memletetlerin tanıtım ürünü olarak sundukları şeyleri bile ithal ediyor, zırhlı araçlarla halkın üstüne ‘’Tazyikli Gül Suyu’’ sıkıyor. İnsanlar ise her şeyden ellerini ayaklarını çekip evlerinde ‘’mecburi bir derviş hayatı’’ yaşıyorlar. Evet, bir lokma ve bir hırka faslındayız. Hırkamız yamalı, satsak para etmez. Ekmeğimiz bayatlamaya yüz tutmuş, yine de midelerimiz alışık. Bir parça ekmek ve bir parça peynir yeter benim güzide hanelerime. Tabi, peynirin geldiği ülke de bu konuda oldukça önemli!

Politik mizah yapmaya çalışacak kadar aptal değilim. Ülkenin üzerinden duman çıkarken kendi alanıma dair söylemek istediğim iki üç cümle var sadece. Özellikle küçük yaş grubundaki ve ergenlik dönemindeki bireyleri sahnelenen bu tiyatrodan uzak tutalım. Rol model alma, davranışı taklit etme gibi tanımlamalar bizlere öğrenmenin modellerini açıklıyor. Televizyonların koku sunma özelliği bulunmamasına rağmen anlatılanlar karşısında pis kokuların geldiği oldukça net. Elbette bu nesil bunlarla büyüyor, elbette öğrenecekler her şeyi. Bizden çok daha açık algıları var her konuda. Lütfen bu açık algıları ‘’Beton, Millet, Sakarya’’ üçlemesine kurban etmeyin.

Bitiriyorum, son sözde mezar taşı ile dahi itiraz eden bir isimden söz edeceğim. Ne gazeteci saydım kendimi ne de yazar ancak kendi saymadığım iki konuda da örnek aldım daima onu. Şöyle diyor merhum Mumcu:‘’İktidarlar; devletin bütün mali olanaklarıyla, işbirlikçi üç beş işadamını zengin etmek için kurulmuş birer bankadır.’’Anlattığı birçok nokta Şeriati ile benzerlik gösteriyor gibi. İkisi de açık fikirli ve saygın insanlar. Eminim ki diğer tarafta arkadaş olmuşlardır. Bir sonraki yazıya kadar çokta şey etmeyin Kıymetli Kardeşlerim! La Galibe İllallah! Eyvallah!

Haydar Alper Eser
Haberdiyarbakir.Org 
Köşe Yazarı / Columnist

İletişimhaberdiyarbakir.org@msn.com

Yorum Yazın

Reklam Alnı
Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar